30 Aralık 2012 Pazar

yeni yıl..

yarın yeni yılın son günü..yarın akşam birsürü kendini bilmez insan sağda solda taşkınlık yapacak,bir o kadarı da adam gibi kutlayacak,bir o kadarı evinde ailesiyle olacak,bir kısmı hasta olacak,bir kısmı yatağında belki de canının derdinde olacak..kimisi aydınlıkta,kimisi karanlıkta,kimisi uykuda,kimisi uykusuz olacak..kimileride kimsesiz olacak..sokaklarda birileri yeni yıla girmeyi beklerken,zaten hayatları sokaklarda geçen binlerce insan da onların kenarlarında köşelerinde olacak.. onlar kendilerini kuytuya atıp ısınacak yer ararken,evlerinden kendini sokaklara vuran insanlar olacak..dilekleri olacak insanların,sağlık diyecek kimi,bazıları huzur,birçoğu para..kimisi de çocuk dileyecek,aile dileyecek..belki de sıcak bir köşe dileyecek.. mutlular olacak,mutsuzlar olacak.. aç kalanlar,hastanelerde yatanlar,huzurevlerinde kapıya bakanlar..yaşlı bir teyzeyle tanışmıştım hastanede..24 yaşındaki tek evladı sırasız ölmüş,anneciğinden önce gitmiş..eşi de hayat yolunda yalnız bırakmış onu..kendini huzurevinde bulmuş Ruziye teyzem.. bir gün düşüvermiş ve kalçası kırılmış huzurevindeyken,apar topar hastaneye yatırmışlar..öyle sessiz öyle sakin yatıyor ki,hiç ağrısı sızısı yokmuş gibi..bakanı bile yok..huzurevinden sırayla bakıcı ablalar gelip yanında geceli gündüzlü kalıyorlar..ne kadar zordur birinden birşeyler istemek.. bir iki sohbet edince alıştı bize,birgün öyle bir baktı ki gözümün içine birşey istediği belli ama söyleyemiyor.. meğer sadece susamış..su istemek bile bu kadar mı zor olacak insanoğlu için.. kimsen yoksa başkasının gözünün içine bakmak ne kadar acı veriyordur Ruziye teyzeme.. birgün annem geç saate kalmamam için bana "git artık kızım" diyip duruyordu,Ruziye teyzem zor duyulan sesiyle "istemiyor mu seni?" diye sordu..ben de şakayla karışık,"kovuyor beni teyze" dedim.."sen gel benim kızım ol" deyişini ölene kadar unutmayacağım..kendi evladının yerine hiçkimse geçemez belki,hiçkimse evladı gibi sarılamaz,evladı gibi öpemez,evladı gibi kokamaz.. ama öyle muhtaçtı ki sevmeye ve sevilmeye,insanın içinden birşeyler kopup kopup gidiyor..sen bunları okuyamayacaksın Ruziye teyzem,ama ben seni mutlaka yine gelip bulacağım.. yeni yılın kutlu olsun..

28 Aralık 2012 Cuma

lastikk:)

Herşeyimi evde unutabilirdim ama lastiğimi asla! o nasıl bir oyun aşkıydı bilemiyorum..şimdi her ne kadar saçma gibi gelse de,şuraya bir lastik gerseler 25 yaşındayım demem atlar zıplarım valla.. en çok da şuna üzülüyorum,orda hoplayıp zıplarken söylediğimiz absürt tekerlemeleri unuttum ben:( teneffüs zaten 5 bilemedin 10 dk idi,ve biz ipini koparmış buzağılar gibi lastiğimizi elimize alır bahçeye koşardık. KAr kış hiç farketmez,buzda kayıp k.çını kırsan da o oyun oynanacak! okulda oynadığım yetmezdi, eve gelir,bir ucunu koltuğun bacağına,bir ucunu da vitrinin çekmecesine gerer,akşama kadar hoplayıp zıplardım.. halbuki yendiğim hiçkimse de yok,kendimi yeniyor yine kendim kazanıyordum:) annem her defasında "iyi ki apartmanda oturmuyoruz" derdi,çünkü benim bu performansımla en fazla 1 haftada kapının önüne koyarardı bizi.. lastik lastik diyorum da,neye benzer diye merak edenleriniz vardır eminim.. en anlaşılır şekilde açıklayacak olursam herkesin bildiği "don lastiği"..annenden ya gizli saklı,ya da binbir yalvarışla en az 2 metre olacak şekilde lastiği kestirirsin,2 metreden az asla olmaz,mahalledeki bütün forsun uçar gider çünkü.. en uzunu benimkiydi..çünkü annem dikiş nakışla uğraştığı için onun çekmecesi don lastiği deposu gibiydi.. gevşeye kazak kolları,kopan donların lastikleri filan hep annem tarafından yenilenir,dolayısıyla bu hazineden en nadide şekilde ben de faydalanırdım=) 5 metre...! bi de içine girip gerildin mi 10 metre olur o lastik,5 kişi ortada atlasa sığar yani..peki neydi faydası? akşamın karanlığına kadar deliler gibi zıplar,yorgunluktan ölürsün ama yine de haftasonları erkenden kalkar balkondan bakmaya başlarsın,senin gibi erken uyanan ve lastik atlamak isteyen bir deli daha var mı diye? faydası neydi biliyor musunuz? lastik atladığım hiçbir arkadaşımı unutmadım..her don lastiği sizi hatırlatır a dostlar;)

25 Aralık 2012 Salı

minişler...

minicik elleri olur onların,minicik gözleri..uzuun bir süre göremezler aslında baktıkları insanları ama biz yine de bize bakıyor zanneder ve dünyalar kadar mutlu oluruz.. miniş avuçlarına dokunduğunuzda hemen sımsıkı kapatıverirler ellerini,bizim kocaman kaba parmağımız onun o pembe avuçlarının içinde kalıverir.. aslında tüm yaptığı refleksif bir harekettir de bizim dünyamıza ışık saçar sanki.. "elimi tuttu bak bak, aman da annesinin bitanesi,aman da babasının aslanı" anne baba için mutlu olmaya sebep mi yok.. altını kirletmesi bile dünyanın en güzel şeyi olsa gerek.. altını temizlerken annelerin ağzından dökülenler anlatırlar sevgiyi.."benim kızım çiş mi yapmış,yerim seni ben!" dünya için asla sevilme sebebi olmayan bu zaruri ihtiyaç,anne için mucizevi bir olay oluverir.. çocuğu altına yapmış,vay anasını! :) yemek yedirirken bebişler genelde yarısını ağzının dışında bırakırlar,ve anneler bunu sevimli buldukları için yine mutlu olurlar.. başka kimseye de yakışmaz zaten o görüntü.. hadi deneyin isterseniz..hala çocuk sayılan grup için anneler birer şaplak hazırlayacaktır muhtemelen,"oğlum deli misin sen,yut çabuk valla geliyor beş kardeş ağzının ortasına şimdi!" tam bir sinir harbi yani,sevimli filan olmazsınız:) büyüklere ise asla denemeyin diyorum,muhtemelen arkadaş grubunuzun sayısında ciddi bir azalma meydana gelecektir..bebişler bu yüzden mucizevi varlıklardır işte.. kıskanılır bir de bu minişler.. ben şahsen yeğenim doğduğunda biri kucağına almasın diye dua ederdim.. Allah'tan hafiften yabaniydi de kimseye gitmezdi:) biraz büyüyüp de bakışlarla anlaşabildiğimiz yaşa geldiğinde ise işler benim için çok daha kolaylaşmıştı.. bakışlarımla kimin yanına oturup oturmaması gerektiğini,yaramazlık yaptığında durması gerektiğini,kime kendini öptürmemesi gerektiğini bakışlarımdan anlardı,tak kafa hareketimle de hemen yamacıma otururdu:)  dünyanın en güzel günleri işte o zaman başladı:) benim bir minişim yok..ama yeğenimin ve yengemin en yakın takipçisi olarak biliyorum ki,çocuklar dünyanın en mucizevi varlıkları ve eminim anne olmak dünyadaki hiçbir mevkinin,hiçbir statünün,hiçbir zenginliğin, hiçbir mutluluğun yerini tutamaz... annelere sevgilerimle.. bebişlerinizi seviyorum:)

kılık kıyafet..

kılık kıyafet(!)
tartışması başladı ve muhtemelen uzun süre de devam edecek.. tartışma devam ederken öğrenciler serbast kıyafete geçmiş,aralarında bir moda yarışı çoktan başlamış,kıyafetin renginden tutun da modeline kadar,o da yetmezmiş gibi markasına kadar herşeyiyle öğrenciler arasında eşitsizlik de başlamış olacak.. karşıyım.. dişinden tırnağından arttırarak okutmaya çalıştıkları çocukları ile... tartışacak aileler,nedeni belli..çocuk onu da isteyecek,bunu da.. arkadaşı marka giyecek,o da isteyecek,aile alamayacak,ergenlikte bu olay 2 katına çıkarak artacak..şuanda ceplerindeki telefonları bile yarıştıran çocuklarımız yarın t_shirtlerini,öbürgün kot pantolonlarını,sonraki gün kazaklarını yarıştıracak.. okul koridorları "bugün ne giysem?" podyumuna dönüşecek.. daha serbest kıyafete geçilmemiş günlerde bile ayakkabı markaları,montları,giydikleri hırkalarını yarıştıran çocuklarımız,yarın daha çok ayrılacaklar birbirinden.. efendim avrupa ülkelerinde çoktandır böyleymiş,biz avrasyayız,işsizlik oranımız avrupadan çok,ekonomik gelirimiz avrupadan az,onların refah düzeyleri bizden yüksek..kısacası biz farklıyız.. kısacası çocuklarımın ayrılmasına karşıyım.. her gece yarın ne giyeceğini düşünen çocuklarım olsun istemiyorum..yarın hangi dersler var diyip çantasını hazırlayan çocuk istiyorum..

suureyya

geçen gün mandalina soyarken çocukluğumdan bir koku geldi sanki.. gözlerimi kapadım,solumdan sobanın sıcaklığı vurdu yüzüme..televizyonda "bizimkiler","cafeeeer!" diye bi ses çınladı kulağımda.. sabahları sobanın üstünde kızaran ekmek kokusunu hiçbirşeye değişmem oysa ben, ama şimdi ekmek kızartma makinelerinde gözümüz.. portakallar bile eskisi gibi kokmuyor aslında..kestane almaya üşeniyorum,"ama...aan kim fırına atacak şimdi onları" diyorum..kömür taşıyan minik çocuklar vardı,yüzleri kapkara olurdu kömürler bittiğinde,kömürler torbasız tabii o zamanlar.. onların harçlığını kim veriyordur şimdi? doğalgaz faturaları ne kadar ağır olsa da taşınmaz ki,taşınsa da gelip taşısalardı.. patlamış mısırı hiç sevmezdim,yağlı yağlı.. ama sobanın üstüne bıraktın mı havai fişek gibi ne güzel patlar,miss gibi kokardı.. şimdi sinemalarda tadsız tuzsuz koca bi pakete neredeyse milyarlar vererek alıp yiyoruz..eskiyi mi özlüyorum,yeniliğe karşı mı çıkıyorum..ikisine de cevabım hayır aslında.. sanırım ben büyümeyi pek sevmedim.. ben büyüdükçe değişti herşey..portakallar kokusunu kaybetti,sobalar emekliye ayrıldı..ben büyüdükçe tadı tuzu kaçtı mısırların.. büyümeseydim iyiydi..